Search This Blog

01 July 2017

A Railroad Odyssey - Eastern Express ( III )

Bir Demiryolu Macerası - Doğu Ekspresi ( III )‍


Ertesi sabah erkenden kalkarak kahvaltı bile etmeden kendimizi boş ve duman kokulu Kars caddelerine vurduk.


Kars Merkezini, Çıldır Gölünü ve Ani Harabelerini bir sonraki ziyaretimize bırakıp hızlı adımlarla istasyonun yolunu tuttuk.


İstasyona ulaştığımızda emektar 55011 sessiz bir şekilde bizleri bekliyordu. Kendisine hizmetlerinden dolayı teşekkür edip saygılarımızı sunduktan sonra açık havada çürümeye terkettiğimiz için özür diledik.


Kars hatıramızı bir demiryolu personelinin elinden kadraj içine alıp geldiğimiz trenle yavaş yavaş dönüş yoluna koyulduk.


Kars dışına çıktıktan sonra önce uzaklardan beyaz mutluluklar içinde Kümbetli Köyü göründü.


Sonra gözümüze sonsuza doğru uzayıp giden kurşun askerler gibi dizilmiş enerji hatları takıldı.


Derken donmuş bir zaman karesini andıran bu beyaz tuval üzerinde özgürce dolaşan tilkiyi fark ettik.


Benli Ahmet Tren İstasyonu


Bu personelin şahsında her koşulda görev yapan demiryolu emekçilerinin çalışmalarını bir kez daha takdir ettik.


Selim İstasyonu Su Kulesi Benli Ahmet, Kars ve Akyaka İstasyonları Su Kuleleri ile birlikte Rus döneminden ayakta kalan 4 kuleden biridir.


Selim Tren İstasyonu


Çaylarımızı yudumlarken sessizce Sarıkamış'a girdik.


Sarıkamış'da araya reklam aldım kusura bakmayın J


Sarıkamış'tan çıkarken güneye doğru baktığımızda sırtını ormana yaslamış güzel bir yapı gördük. Rus Çarı II. Nikola zamanında yapılan ve yerelde Katerina Köşkü olarak anılan yapı av köşkü olarak kullanılmış. Çivi kullanılmadan yapılan ahşap yapının ısıtması beton kolonlar arasından sağlanıyormuş. Son zamanlarda turizme açılması planlanan yapının durumunu araştırdığımda okuduklarıma hiç şaşırmadım.


Sarıkamış Ormanları



Gelirken yaptığımız gibi dönerken de GPS ile trenimizin durumunu anlık olarak takip edip hız vb parametreler ile öngörülen zaman çizelgesinden olan sapmaları kayıt altına aldık.



Eski Sarıkamış karayolu ile birlikte kıvrıla kıvrıla aşağı doğru inerken hem makinenin hem de bizlerin keyfi yerindeydi.


Derken çevremizdeki ağaçların yavaş yavaş bizlere yaklaşarak etrafımızı sardıklarını fark ettik.


Kısa bir süre sonra da kendimizi sağlı sollu içi buzdan sarkıtlarla dolu uzun bir tünelin içinde bulduk.



Aşit Tren İstasyonu



Soğanlı Tren İstasyonu


Terk edilmiş ve edilmemiş istasyonları birer birer arkamızda bırakarak düze doğru inişe devam ettik.


Topdağı Tren İstasyonu


Bir tünelden diğerine savrulurken sanki her tünelin sonunda farklı dünyalara çıktık.


Süngütaşı Tren İstasyonu


Süngütaşı'ndan Zivin Kalesi'ne doğru bakarken jeolojik katmanların gündüz çok daha net görüldüğünü fark ettik.


Hafta sonu için gelenlerin büyük bir kısmı dönüşü uçakla yapınca tren sonunda tamamen bize kaldı.


Taş köprülerdeki inceliği, ustalığı ve çevreyle olan uyumu gündüz gözüyle bir kez daha gördük.


Yapan ustaları ve yapımında emeği geçenleri saygıyla andık.


En büyük usta doğanın güzelliklerine ise bakmaya doyamadık.


Süngütaşı Çayı dün bıraktığımız gibi sessiz sessiz akıyordu.


Saman balyalarını gördükçe yurdumuzu en sonunda saman ithal etmek zorunda bırakan laklakçılar ile " ama yol yaptılar " diyen şakşakçıların kulaklarını çınlattık.


Hızırilyas Tren İstasyonu


Yenilenen demiryolundan arta kalan eski metal traversler yol boyunca sağlı sollu karlar içinde yatıyordu.


Doğuda tezek yığınlarının değerinin ne olduğunu batıda yaşayan insanlarımızın tam olarak anladığından emin olmadığımız konusunda hemfikir olduk.


Horasan Tren İstasyonu


Çobandede Köprüsü 1200 lü yıllardan günümüze ulaşmıştır. Aras Nehri başlangıcında bulunan köprü 7 gözden oluşmakla birlikte gözlerinden biri daha sonra örülmüştür. Değişik zamanlarda onarım görmüş olan eser günümüzde trafiğe kapalıdır. Yörede köprü için anlatılan bir kaç farklı efsane bulunmaktadır.


Köprüköy Tren İstasyonu adını Çobandede Köprüsü'nden alır.


Pasinler Ovasını guruldayan midelerimiz ve ray tıkırtıları arasında pencerenin dışındaki beyazlıklara baka baka doğudan batıya katettik.


Sonunda bizlerin Erzurum Ovasına geçişini sağlayacak olan solucan deliğinin ucu pencereden göründü.

* Öyküde kullanılan görsellerden bir kısmı Trenyolu Grubu üyelerine aittir.

doctor's log : stardate 2017.0107 ... to be continued

05 March 2017

Essays on Beer - Bohemia Regent Premium Lager

Bira Üzerine Denemeler - Bohemia Regent Premium Lager



Bohemya adını duyduğumuzda aklımıza önce Alexander Dubcek ve Prag Baharı sonra Ludwig Moser ve Bohemya Kristalleri daha sonra Pilsen şehri ve Pilsener Biraları gelir. Bohemya tarih boyunca farklı devlet yapıları içinde yer alsa da bugün Moravya ve Silezya ile birlikte Çek Cumhuriyeti'ni oluşturan üç bölgeden biridir. Bu denememizde Çek biraları ve Bohemya'ya tahmin edilenin aksine Pilsen şehrinden değil Trebon üzerinden giriş yapıyoruz.



Trebon'da küçük bir göl kenarında yer alan Regent Bira Fabrikası 1379 yılında kurulmuştur. Zaman içinde ihtiyaca cevap verecek şekilde yıkım ve yapımlara uğramış, üretimi üst noktada Avrupa şehirlerine katar katar bira göndermekten savaş zamanlarında durma noktasına kadar gelmiş, siyasi yapıdaki değişikliklere paralel olarak kişisel ve kurumsal sahip değiştirerek sonunda bugünkü aile şirketi yapısına ulaşmıştır. Regent adının 15. yüzyılda Rosenberg ailesi adına bölgeyi yöneten ( Regent of Rosenberg ) Jakup Krcin'den geldiği yazılmaktadır.



Bira fabrikasını biletinizi aldıktan sonra rehber eşliğinde gezebilirsiniz. Üstelik tur sonunda bira tadımı ve 3 adet 35 lik biradan oluşan hediye paketi bedava ! Kuruluş içinde bira eşliğinde yemek yiyebileceğiniz bir mekan ile hediyelik eşya ve bira satan bir dükkan bulunmaktadır. Bu arada cuma akşamları canlı müzik olduğunu da söylersem sanki kaymaklı ekmek kadayıfı gibi olacak. Çek Cumhuriyeti'ni ziyaret etmek isterseniz birayı almanlardan önce keşfettiklerini ve çeklerin kişi başına bira tüketiminde dünya birincisi olduklarını ( 2014 yılında 142.6 litre/yıl ) unutmamanızı dilerim J



Babasının Koçu tarafından babasına hediye olarak getirilen ve Bohemia ( Pivovar ) Regent a.s. tarafından Çek Cumhuriyeti'nde üretilen Çek Pilsener tipi bu birayı buzdolabında +4 dereceye soğuttuktan sonra zamanın geldiğini anladım. Yaz gününde elimde tuttuğum bardaktan at kişnemeleri, kılıç şakırtıları, toz, duman ve insan höykürmeleri arasında bir yudum aldığımda kale duvarlarındaki taşlar gibi buz gibi oldum. Zafer kazanmış komutanlar misali üzerindeki ince beyaz köpükle karşımda duran berrak koyu sarı renkteki biraya bir daha saldırdım. Paslı toprak kokusu ve ince kıyılmış nebati aroma eşliğinde şerbetçiotu baskın maya tadı ile devamında damakta ve boğazın derinliklerinde bir süre devam eden buruk acılık ... asidite hafif, karbonasyon orta, alkol % 5 olmasına karşın içimi tok ve ferahlatıcı bir karışım. Bir Budweiser Budvar ya da Pilsner Urquell değil ama sonuçta aynı mahallenin çocuğu.


Prag yolculuğumun taşlarını döşemeye başlayan bu biraya toplamda 80/100 puan veriyor ve iyi (80-84) olarak değerlendiriyorum.



Not : Biralar hakkındaki farklı görüş, düşünce ve kanaatleri Beer Advocate ve Rate Beer ile Bira Sevdası ve Beerader sitelerinde bulabilirsiniz.

Bu yazıda araştırma ve inceleme sonucunda elde edilmiş kişisel kanaatler düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında paylaşılmıştır. İçeriğinde önerme, özendirme, tanıtım, reklam ve öküz altında buzağı bulunmamaktadır. Atın ölümü arpadan olsun, azı karar çoğu zarar ya da bi kereden bişey olmaz demeyin. Siz doktor'un dediğini yapın yaptığını yapmayın. İçseniz de içmeseniz de alkol sağlığa zararlıdır !

Bu yazının hazırlanmasında internet kaynaklarından yararlanılmıştır ve kullanılan görsellerin tüm hakları sahiplerine aittir


In the preparation of this paper was benefited from internet sources and all rights of the images belong to their respective owners.

doctor's log : stardate 2017.0503 ... to be continued

25 December 2016

Essays on Beer - Paulaner Salvator

Bira Üzerine Denemeler - Paulaner Salvator


Alp'lerin güneyine kadar geldiğinizde kuzeyden gelen yoğun bira kokusunun çekim gücüne kapılarak kendinizi Bavyera topraklarında bulmanız kuvvetle muhtemeldir. 1627 yılında ise Bavyera Dükü Maximilian I'in davetine uyan Paulaner keşişleri İtalya'dan hareketle Münih çevresine gelirler ve Au köyüne demir atarak Neudeck Manastırı'na yerleşirler. Bir süre sonra "keşişliğin fıtratında var" diyerek 1634 yılında kendileri için bira demlemeye başlarlar. Buradan yola çıkarak 1634 yılı Paulaner Brauerei'nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca bir Paskalya Orucu öncesi çoparlardan birinin kafasına taş düştüğünde "lan o'lum madem 46 günlük oruç boyunca katı gıda yemiyoruz bari biramızı sağlam yapalım da telef olup gitmeyelim" şeklinde zeka patlaması yaşandığı söylenmektedir. İşte bu patlamanın küllerinden doğan ve keşişlerin "sıvı ekmek" olarak tanımladıkları mayşe oranı yüksek bu bira günümüz bock tipi biralarının yakın geçmişdeki atalarındandır.



Hikayeye göre yaptıkları "sıvı ekmek" ile beslenmelerine devam eden keşişler bir süre sonra huylanıp kıllanmaya başlarlar. Biri "biz bu zıkkımı zamanlı zamansız içiyoruz ama acaba doğru mu yapıyoruz" diğeri "bu konuyu en iyisi Papa'ya soralım" öteki "Papa'ya soracağımıza bir fıçı gönderelim, uygun görürse halka da satar masrafları kurtarırız" der. Münih'den at arabasıyla yola çıkan fıçı yol boyunca bir ısınıp bir soğuyarak ve devamlı sallanarak haftalar sonra Roma'ya ulaştığında içindeki bira biralıktan çıkar. Papa kendisine sunulan bardaktan bir yudum aldığında önce "hay bin kunduz ne sikiim şey lan bu!" diye höykürür sonra da (demek ki kazmalar bu boktan birayla acı çekip tövbe ediyorlarmış diye düşünüp) "tamam evladım, bana bira göndermenize gerek yok bu berbat şeyi her daim içebilirsiniz" diyerek keşişleri kapı önüne koyar. Böylece keşişlerin halka bira satma hayali 1780 yılında Bavyera Dükü Karl Theodor izin verinceye kadar gerçekleşmez.



Mendicant öğretisini takip eden Paulaner keşişleri kurucuları Saint Francis of Paola'yı anmak için her yılın 2 Nisan günü etkinlik düzenlerler. 1780 yılındaki etkinlikte içilecek olan birayı hazırlama görevi keşişlerden Brother Barnabas'a verilir. Bir demleme ustası olan Barnabas eski formüle yeni şeyler de ekleyerek yüksek alkollü sıkı bir bira demler. Anma etkinlikleri başlamadan önce ilk bira kupasının "Salve, pater patriae! Bibes, princeps optimae!" diyerek Bavyera Dükü'ne verilmesi usüldendir ve Barnabas'ın birasını bir dikişte mideye indiren Dük ile etkinliğe katılanlar bu yeni birayı çok beğenirler. Etkinlik sonrası Dük Karl Theodor keşişlerin Holy Father Beer dedikleri bu biranın halka satılmasına izin verirken Brother Barnabas da şehir konseyi tarafından "dürüst ve çalışkan demleme ustası" olarak ilan edilir.



Brother Barnabas öncülüğünde bira üretimi her yıl arttıran Neudeck Manastırı 1799 yılında Napoleon Bonaparte'ın kilise mallarını devletleştirmesi sonucu çalışmalarını durdurur. Franz Xaver Zacherl atıl durumdaki üretim tesislerini 1806 yılında kiraladıktan sonra 1813 yılında tamamen satın alır ve unutulmakta olan Holy Father Beer efsanesini ayağa kaldırır. 1849 yılında Zacherl'in ölümünden sonra yeğenleri Heinrich ve Ludwig Schmederer işin başına geçerler. Salvator adıyla satılan biranın kısa zamanda pek çok taklidinin ortaya çıkması üzerine 1899 yılında mahkemeye başvuran yeğenler Salvator adının telif hakkını alırlar. Bu tarihden sonra Salvator adı altında klonlanmış doppelbock üretimi sona erse de günümüzde -ator eki doppelbock biralarda yaygın olarak kullanılmaktadır.



Biralarına ve eğlenceye düşkün Bavyera halkı Brother Barnabas'ın birası Salvator'u unutmaz ve her yıl oruç döneminde festival düzenlemeye başlar. Günümüzde Starkbierfest olarak bilinen bu etkinlik her yıl mart ayı içinde yapılmakta ve 2 hafta kadar sürmektedir. Octoberfest tüm dünyada popüler olsa da Starkbierfest'e daha çok yerel halk ilgi göstermektedir. Eski manastırın bulunduğu alandaki Paulaner am Nockherberg bahçesi festivalin merkezi olmakla birlikte Münih'deki pek çok bar ve üretici etkinliğe katılmaktadır.



Bu kadar keşiş muhabbetinden sonra dilim damağım kurumuş olarak Paulaner Brauerei GmbH & Co. KG tarafından Almanya'da üretilen Doppelbock Lager tipi bu birayı yavaşca bardağa doldurdum. Karşımda üzerinde 3-4 parmak kalınlığında vakuoler köpüğü ile hafif bulanık kızıla çalar koyu kırmızı renkte Beerader Barnabas'ın ruhu duruyordu. Masaya üç defa vurduktan sonra bardağı burnuma yaklaştırdığımda ciğerlerim hafif tatlımsı bol mayamsı biraz meyvemsi biraz da alkolik aroma ile duruma vakıf oldu. İlk yudumda ocaktan yeni çıkmış köy ekmeği ile orta şekerli kahve içiyormuşum fazına girsem de arkasından meyve tonları eşliğinde karamelize şeker hafifden başlayıp artarak yayılan şerbetçi otlarının acılığı ve alkol sıcaklığı ile sağlam bir bira içtiğimi anladım. Biranın sağlamlığı içerdiği % 7.9 oranındaki alkolden değil % 18.3 oranındaki mayşeden geliyor. Başlardaki güzel köpük arkasında ince dantel formasyonu bırakarak kısa zamanda gözden kayboluyor. Hafif derecede asidite ile orta derecede karbonasyon içeren biranın içimi tok. Son yuduma geldiğimde alkolik acılık yavaş yavaş tatlıya bağlanırken yüzlerce yıllık formülü günümüze taşıyanları saygıyla andım.

Her içtiğimde 365 gün oruç tutasım gelen bu biraya toplamda 85/100 puan veriyor ve çok iyi (85-89) olarak değerlendiriyorum.

Not : Biralar hakkındaki farklı görüş, düşünce ve kanaatleri Beer Advocate ve Rate Beer ile Bira Sevdası ve Beerader sitelerinde bulabilirsiniz.

Bu yazıda araştırma ve inceleme sonucunda elde edilmiş kişisel kanaatler düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında paylaşılmıştır. İçeriğinde önerme, özendirme, tanıtım, reklam ve öküz altında buzağı bulunmamaktadır. Atın ölümü arpadan olsun, azı karar çoğu zarar ya da bi kereden bişey olmaz demeyin. Siz doktor'un dediğini yapın yaptığını yapmayın. İçseniz de içmeseniz de alkol sağlığa zararlıdır !

Bu yazının hazırlanmasında internet kaynaklarından yararlanılmıştır ve kullanılan görsellerin tüm hakları sahiplerine aittir

In the preparation of this paper was benefited from internet sources and all rights of the images belong to their respective owners.

doctor's log : stardate 2016.2512 ... to be continued